top of page
Yazarın fotoğrafıHande Arikan

İçimdeki Lider bir Canavar mı?

Aşağıdaki dört liderden hangilerinin peşinden gitmeyi tercih ederdiniz?


• Birkaç kez depresyon geçirmiş, ergenlikte intihara kalkışmış, dışarıdan bakıldığında sakin bir kişi

• Yaşaması için 2 yıl ömür biçilmiş, bağışıklık sistemi düşük, sürekli olarak uyuşturucu ağır ilaçlarla yaşamak zorunda olan bir seks düşkünü

• Aşırı konuşan (bazen susmamacasına 45 dakika), bipolar özellikler sergileyen, manik bir kişi

• Çok normal ve sağlıklı bir çocukluk ve ergenlik geçirmiş, iyi okullarda okumuş, biraz içe dönük, akıllı, çalışkan bir kişi


İlk üçünü elediyseniz Ghandi, Kennedy ve Roosvelt’ten vazgeçtiniz. Oysa bu kişiler büyük krizlerin olduğu dönemlerde ve tarihi etkileyecek olaylarda kitleleri peşinden sürüklemiş kişilerdir.


Dördüncü kişi ise Richard Nixon'dır. Kendisi ülke barış içinde olduğu sürece başarılı bir yönetici olmuştur, ancak Watergate skandalının patlaması ile krizi yönetememiş ve dengesini kaybetmiştir. Hali hazırda başarılarından çok başarısızlıkları konuşulmaktadır.*


Sözü geçen ilk üç lider, dezavantaj gibi görünen kişisel özelliklerinin hayat hikayeleri ile birleşmesi sonucu bu özelliklerini ehlileştirmiş ve doğru şekilde kullanmayı öğrenmişlerdir. Bu insanlar iç karmaşalarını yönetmekteki deneyimlerini, dış dünyanın karmaşasına aktarabilmişlerdir. Aydınlık dönemlerde tuhaf veya silik duran bu karakterler, karanlık krizlerde parlak yıldızlara dönüşmüştür.


Nixon ise iç dünyasındaki barış ortamına benzer koşullarda başarılı olmuş, krizle başa çıkamamıştır.


Demek istediğim şu ki; kişilerin liderlikleri, kendilerinde var olanla, dış dünyanın ihtiyacı eşleştiğinde zemin bulmaktadır. Aslında her bir kişisel nitelik, farklı bir ortamda işlevsel hale gelir ve doğru kullanıldığında kişilere insanları peşinden sürükleme becerisini verir.

Ghandi, Kennedy ve Roosvelt örneklerinde işlevsel hale gelen; yüksek empati, zihinsel esneklik (plastisite), aşırı enerji, - depresif eğilimlerden kaynaklı da olsa - gerçekliği net görebilme gibi kişisel niteliklerdi. İnsanlar bu kişileri şevkle takip etti, çünkü yaşadıkları koşullarla bu niteliklere sahip liderler baş edebiliyordu.


Yani en baştaki sorunun bir “en iyi" cevabı yok. En iyi cevap konu ve ortama göre farklılaşacaktır.

Kişilerin ortamına göre farklı roller üstlendiğini etrafınızda da gözlemlemişsinizdir.

Hayranlık duyduğunuz bir kişinin, liderlik üstlendiği alanlarda hayal kırıklığına yol açtığı mutlaka olmuştur. Çok bilge ve dürüst olduğunu düşündüğünüz birinin siyasette yıldızının parlamaması veya çocukların gönlünü fethetmiş bir sanatçının kendi çocukları ile ilişkisinin tatsız olması bu hayal kırıklıklarına örnek olabilir.


Tersten düşünürsek; belirli niteliklerden yoksun olduğunu düşündüğünüz kimselerin, durumsal olarak başarılı liderlere dönüşmesi sizi şaşırtmış olabilir.


Kimlere tepkisiz kalamıyoruz?


Kanımca aslında hepimiz lider olma potansiyeli doğuyoruz, bununla birlikte sadece bir kısmımızın potansiyeli hayata daha belirgin şekilde geçiyor. Biz liderlik potansiyelini yakalayan kişileri farklı bağlamlarda gözlemleyip hayranlık duyuyoruz veya yeriyoruz. Bu insanları sıra dışı ebeveynler, kitleleri sürükleyen aktivistler, yeni bir akım başlatmış bir sanatçı ya da sporcu, dünyada etki yaratan bir bilim insanı, siyasi bir figür veya iş dünyasında fark yaratmış bir girişimci olarak görebiliyoruz.


Çoğunlukla tepkisiz kalamadığımız bu kişilerin, doğuştan gelen liderlik potansiyellerinin üzerine aşağıdakileri eklediklerini fark ettim:


1. Yaptıkları her şeyi inandıkları uğruna ve şahsi çıkarlarından daha büyük bir amaç için yapıyorlar (biz bu amacı beğensek de beğenmesek de).

2. Kendilerini iyi tanıyorlar, güçlü ve özgün yönlerini sahipleniyorlar ve parlatıyorlar. Yani tamamen kendileri oluyorlar.

3. Baskın kişisel özelliklerinin hangi ortama ne şekilde fayda sağlayabileceğini iyi gözlemliyorlar.

4. Amaçlarına uygun şekilde ve kendilerine en çok ihtiyaç duyulan ortama yerleşiyorlar (burada şansın da payını inkâr edemiyorum).

5. Entelektüel gelişimlerine önem veriyorlar.

6. Enerjilerini kaybetmiyorlar, sürekli deneyerek öğreniyorlar.

7. Etraflarından görüş ve destek alıyorlar.


Lider olarak ortaya çıkan bu kişileri iki gruba ayıracağım.


İlk grup, kendilerine liderlik yapma görevi verilmiş ve bunun içini doldurmak için elinden geleni yapmaya çabalayanlardan oluşuyor. Siyasi liderlerin bir kısmı, bazı firma yöneticileri, hasbelkader kendini mesleğin içinde bulmuş bazı öğretmenler bu gruba örnek olabilir.


İkinci grup ise sadece içlerinden geldiği şekilde inandığı şeyleri savunan ve bunun sonucu olarak insanların takip ettikleri kişilerden oluşuyor. Ghandi belki de en bilinen örneklerden biridir. Bu kişilere nadiren politik alanda, bazen iş yerlerinde, sivil toplumda, hatta özel hayatımızda rastlarız. Hikayelerine bakıldığında bu kişilerin lider olmaya çalışmadıklarını görürüz. Onlar sadece inandıkları gibi yaşarlar, inançlarını kuvvetle savunurlar ve bu uğurda kolları sıvarlar. Vaat ettikleri dünya bize o kadar parlak gelir ki, ışığa giden sinekler gibi onlara doğru çekiliriz ve takip ederiz. Bu liderleri takip etmek bazen cefa çekmek anlamına gelse bile doyurucudur.


Canavarlarımızla barışmak


Yedi maddede hemfikir olduysanız, çoğunun içsel çalışma olduğunu da fark etmişsinizdir. Liderlik aslında büyük ölçüde kişisel gelişimle beslenir, sonrasında da doğru koşullarda ortaya çıkar. Lider olmak için bir kurumda size yönetici unvanı verilmesi gerekli veya yeterli değildir. Takip edenleriniz olduğunda zaten doğal lidersinizdir ve saygınlığınız da peşinden gelir. Bu saygınlık bazen siyasi bir unvan, bazen kurumsal bir pozisyon, bazen çocuğunuzun size güvenle bakışı, bazen belirli bir kitlenin hayranlığı ve yolunuzdan yürümesi vs. şeklinde olabilir.

Erken yaşta bir şeylere başlayıp, çok çalışıp sonra çok başarılı olan ve bundan da doyum hisseden insanlar, oldukça azdır. Bu durum, yetenek, ortam, aile, dış koşullar gibi birçok faktörün rastlantısal bir şekilde bir araya gelmesi ile oluşur. Bu kişilerden biri değilseniz kendi yolunuzu bulup ilerleyeceksiniz demektir. Bu yolu anlatacak 5 maddeyi kendimce süzdüm ve aşağıda özetledim.


1. Neye inandığınızı bulun, netleştirin ve sahiplenin:


Her neye inanıyorsanız, bu sizin omurganızdır. İnancınız ruhunuzu dik ve ayakta tutar; aynı zamanda amacınızı belirler. Bazı insanların en basit söz ve davranışları bile bizi içine çeker. Biz genellikle bu kişilerin davranışlarının arkasında yatan amacı sezeriz ve farkında olmadan bundan etkileniriz. "Bir hayalim var" cümlesini muhakkak ki bir sürü kişi kurmuştur. Yine de bu cümle bugün Martin Luther King’in ünlü konuşması ile anılmaktadır.


İnancınızın etkili olması için bir din kurmanız veya felsefi akım yaratmanız gerekmez; çok sade ve basit inançlarınız da etkilidir. Örneğin ekip çalışmasının çok önemli olduğuna yürekten inanan bir yönetici düşünün. Bu inancını sahiplendiğinde tüm davranışları buna göre yönlenecek ve güçlenecektir.


Bir başka örnek, her bireyin bağımsız şekilde kendi ayakları üzerinde durabilmesine inanan ve bu şekilde yaşayan bir ebeveyndir. Bu ebeveynin çocuklarına davranışı – ve dolayısı ile liderliği – bu çerçeveden olacak ve ilham verecektir.


2. Kendinizi keşfedin ve kabul edin:


Şair e.e. cummings’in dediği gibi "seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez! "

Bu yolculuğun sonu yoktur, yine de bırakmayın. Sürekli aynaya bakın. "Aynada benliğimizi nasıl göreceğiz?" diye düşünebilirsiniz. Aynanız etrafınızdaki insanlardır. Onlar üzerindeki etkiniz size kendinizi gösterir. Berrak ve nötr bir ayna istiyorsanız iyi bir koçla da çalışabilirsiniz. Ne de olsa yakınlarımız bazen çok nötr birer ayna olamayabilirler. Bunun sebeplerine şu yazımda değinmiştim.

Bazı özelliklerimiz ilk bakışta çoğu ortamda işlevsel değilmiş, hatta bazen kötüymüş gibi durur. Oysa kötü mizaç yoktur. Çoğu zaman iç dünyamızda kabullenmekte güçlük çektiğimiz ve canavar gibi görüp öldürmek istediğimiz özelliklerimiz, bizim potansiyel olarak en güçlü yanlarımızdır. Sadece kabul görmeye ve ehlileştirilmeye ihtiyaç duyarlar.


3. Sürekli öğrenci kalın:


Sınırsız bir evrende öğrenmenin sınırı olmadığını aslında hepimiz biliriz. Bunun kabul gören bir görüş olduğunu okulların ve eğitim programlarının her geçen gün artmasından da anlayabiliyoruz. Çoğunlukla gözden kaçırdığımız kısım ise öğrenmenin ruhsal boyutudur.


Endonezya kabilelerinin dediği gibi “bilgi, kaslara inmediği sürece söylentiden ibarettir“.

Fiziksel gıdanın sindirim sistemi nasıl bedenimizde yer almakta ise, davranışsal bilginin sindirimi de ruhsal yaşantılarla gerçekleşir. Kısacası deneyimlediğimiz ve deneyimlerimizin sonuçları üzerine düşündüğümüz ölçüde öğrenebiliriz ve bilgiyi kaslarımıza indirebiliriz.

Örneğin hepimiz çocuk olmayı deneyimledik. Bunun üzerine ebeveynlikle ilgili birçok eğitim almış, kitap okumuş, bilgi edinmiş de olabiliriz. Bunlar bizi tek başına iyi bir ebeveyn yapmayacaktır. Biz çocuklarımızla ilişkilerimizde öğrendiklerimizi deneyimledikçe ve deneyimlerimiz sonucu hem kendimizle hem de çocuklarımızla yüzleşebildikçe gerçekten iyi bir ebeveyn olma yolunda ilerleriz.


4. Habitatınızı bulun


Her canlı türünün hayat bulduğu ve en iyi haline ulaştığı bir iklim vardır. Ne tür bir canlı olduğunuzu bildiğiniz zaman vaatlerinize nerede ihtiyaç olduğunu da bilebilirsiniz. İnancınıza paralel ve özelliklerinize ihtiyaç olan yerlerde bulunun. Bu amaç duygunuzu da pekiştirecek, etrafınızdakilerle birlik olmanızı sağlayacak ve size doyum hissi verecektir.


5. Hataları ve çapraşık yolları kabul edin


Daha önce söz ettiğim gibi, gerçekte çoğumuz için potansiyelimizi erken yaşta en yükseğe taşıyabileceğimiz muhteşem koşullar, şans eseri bir araya gelmez. Yine de hayat fırsatlarla doludur.


Kendinizi ve ortamınızı bulma yolunda yaşayacaklarınızın inişli çıkışlı olması doğaldır. Büyük izler bırakmış insanların hayatlarının birçok tatsız hikayelerle de dolu olduğunu görmek şaşırtıcı değildir. Kendini ve ortamını keşfetme, deneyimleme, öğrenme, tekrar kendine dönme şeklinde tekrar eden bu süreç, çapraşık bir yol olabilir. Hevesle çıktığınız yolda varmak üzere olduğunuz yeri beğenmeyebilirsiniz. Bazen hata yaptığınız hissine de kapılabilirsiniz. Hataların en büyük öğrenme fırsatları olduğunu hatırlayın ve yolu olduğu gibi kabul edin.


* Yazıdaki örnek liderler, olası hassasiyetleri tetiklememek ve politik tartışmaya yol açmamak için Türkiye dışından seçilmiştir. Ayrıca sadece bunlarla ilgili kaynak bulabildim. Bunun yanı sıra ülkemizin başına geçmiş liderlerin psikiyatrik durumları incelenip bize açıklansaydı neler denirdi merak ediyorum.


(Sözü geçen liderlerin psikiyatrik durumları ile ilgili detayları şu kitapta bulabilirsiniz).


13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page